(Spoilersız) Son İmparatorluk İncelemesi


Puanım: 9/10

Brandon Sanderson ismi kendi yazdığı tür içinde duyulmuş bir yazar. Türün meraklıları, orijinal fantastik evrenleri ve bu fantastik evrenleri temeline kadar incelemeyi sevenler kesinlikle Son İmparatorluk' a bayılacaktır. Yazar sadece harika bir evren yaratmakla kalmıyor, okuyucuya bu evreni anlatış şekli de harika. Şahsen bu tarz kitaplarda kendimi evrenin içine öyle iyi uyum sağlamış olarak buluyorum ki bu beni hayranlığa düşürüyor. Her şey mükemmel kurgulanmış ve her şeyin bir sebebi var. Sebepsizce anlatılan ya da detayı verilen en ufak bir şey yok ve bazı kararların ya da olayların doğurduğu sonuçları ön sıradan gözlemleme şansınız oluyor. Beni Brandon Sanderson ile tanıştıran Sissoylu Serisi' nin ilk kitabı olan Son İmparatorluk ile birlikte Brandon Sanderson da kesinlikle içinde Patrick Rothfuss ve Scott Lynch' in bulunduğu günümüzün en efsanevi fantastik yazarlarının arasına girdi benim için. Eminim birçok kişi için bu durum uzun zamandır böyledir zaten ama benim bu mükemmel yazarla tanışmam ancak bu kadar erken olabildi. 

Tabi bu kitapta da diğer harika yazarlarımızın kitaplarında da olduğu gibi kısmen olumsuz olarak nitelendirebileceğim birkaç minik nokta vardı. Bunlardan ilki kitabın akıcılıktan yoksun olması ama bu kadar detaylı bir şekilde baştan yaratılmış bir evreni böylesine özenli sunan kitapların hiçbirinde akıcılık aramıyorum. Bu özelliği de bu yüzden kısmen olumsuzluk olarak nitelendireceğim bir olay çünkü ben bu kitaba başlarken onun akıcı olmasına dair bir beklentim yoktu nitekim değildi de. Beklentilerim kurgunun kusursuzluğu ve güzel işlenişi üzerineydi ve bu noktalarda beklentimi sonuna kadar karşılamakla kalmayıp hepsini aştığını söylemekten de çekinmem. Tabi bu akıcı olmama olayı uzun zamandır hızlı hızlı kitap okuyup bitirmeye alışmış olan beni çok yıprattı. Uzun zamandır okuduğum kitaplar kesinlikle akıcı olmalarıyla övünebilecek eserlerdi ve böyle bir maratonun ardından bu kadar ağır işleyen bir okuma sürecine girdiğim zaman bu kitabı bitirmem ne yazık ki bir ayı buldu. 

Kitapta belki olumsuz olarak nitelendirilebilecek bir nokta da olayların ağır gelişmesi olabilir ama bunu serinin ilk kitabı olmasına yorup bu konu hakkında çok fazla yorum yapmadan önce diğer kitapları okumayı bekleyeceğim. Nitekim yazar asıl olaylara giriş yapmadan önce evrenini ve karakterlerimizin güçlerini tam olarak anladığımızdan emin olmuş olabilir. Sonuçta kitaptaki fantastik evrenin temel yapı taşlarını oluşturan Allomansi' yi ve Ferukemi' yi üstün körü bir anlatımla tam olarak kavrayabilmemiz mümkün olmayabilirdi diye düşünüyorum. Yazar ilk kitabı bize bu kavramları tam olarak açıklamak ve buradan sonra gelişecek olaylarda temelimizin sağlam olduğundan emin olmak için bir çeşit giriş olarak hazırlamış olabilir. Bundan kaynaklandığını düşündüğüm bir şekilde de kitap esas olaylara çok geç giriş yapıyor ve kitabın başından beri ana karakterlerimizin yapmak için uğraştığı şeye kitabın sadece son yüz sayfasında tanık oluyoruz. Tabi kitapların normal kitap boyutlarında basılmadığının ve bu kitabın bir sayfasının normal bir kitabın bir buçuk veya iki sayfalık kelime sınırını barındırabileceğini unutmamak lazım. 

ÖNERİR MİYİM?

Kitabı o kadar övdükten ve puanını bu kadar da yüksek verdikten sonra zaten önermediğimi söylememi beklemiyorsunuzdur ama paylaşmak istediğim birkaç nokta var ki yukarıda paylaşamadım çünkü spoiler olacaktı. O yüzden buradan sonra yazacaklarımı kitaba dair önemli spoilerlar barındıracaklarını anlayarak okumaya devam etmelisiniz ama benim tavsiyem kitabı okumayı düşünüyorsanız kesinlikle yazının buradan sonrasına devam etmemeniz yönünde.

Kitapta adam akıllı iki ya da üç tane ana karakterimiz var ama aynı zamanda her bölümün başında kitap boyunca ana kötü olarak adı zikredilen Lord Hükümdar' ın eski günlüğünden kesitler okuyoruz. Bu kesitler bize Lord Hükümdar' ın da bir zamanlar normal bir insan olduğunu gösteriyor. Anlatılana göre Lord Hükümdar ağırbaşlı bir adam ve efsaneler tarafından da bir kahraman olarak seçilmiş biri. Kahraman' ın zorlu bir yolculuğua çıkıp, yolculuğun sonunda Dünya' yı kurtarması gereken güce ulaşması gerektiği söyleniyor ve öyle de oluyor ama güç onu diriltiyor ve zalim bir hükümdar olup Dünya' yı yönetmeye başlıyor. Ya da en azından kitabın büyük bir çoğunluğunda yazar bizim olup bitenin tam olarak bu olduğuna inanmamızı istiyor. Bu noktada ana karakterlerimizden birisi devreye giriyor. Kellsier. Kellsier, Lord Hükümdar' ı yenmeyi kafasına koymuş hem kişisel intikamını almak için hem de halk için savaşmak için sebepleri olan bir adam. Kell' in Lord Hükümdar' ı yenmeyi bu kadar kafasına koymuş olması ve herkesin de onu yenecek kişinin Kell olduğuna inanması yüzünden aklımda bir takım endişeler oluşmaya başlamıştı. Ya Lord Hükümdar' ı yenecek güce eriştiği zaman güç onun da aklını çeler ve Dünya' nın yeni Hükümdar' ı olmaya karar verirse diye endişeleniyordum nitekim aynı veya benzeri düşünceler esas ana karakterimiz olan Vin' in aklından da geçiyordu...

Bu kadar yanılmış olmayı beklemiyordum. Kell' in yaptığı şey asla tahmin edemeyeceğim ve gerçek olduğuna da bir o kadar inanmak istemeyeceğim bir şeydi. Daha da korkunç olanı her şeyi en başından beri planlamış ve tüm olasılıklar için bir plan hazırlamış olmasıydı ve tuhaftır ki planı işe yaradı. Planı işe yaradı yaramasına ama o planın işe yaraması için benim kalbim böylesine paramparça olmak zorundaymış. Hakkında şüphelerim ve endişelerim olmasına rağmen Kell kesinlikle en sevdiğim karakter.

Yorumlar