(Spoilersız) Cinder İnceleme


Puanım:7/10
Başlıkta spoilersız dediğimi biliyorum ama ufak, hikaye gidişatında etkisi olmayan ya da kitabın ilk sayfalarında geçen bazı şeylere değinebilirim, bunun farkında olarak okumanızı öneririm. Ancak verdiğim minik bilgilerin okuma zevkinizden hiçbir şey eksiltmeyeceğini garanti ederim.
Marissa Meyer' in Muhalifler' inin ön incelemesinde Ay Günlüğü Serisi hakkında konuşacağımı belirttiğimi ya da en azından bu seriden bahsettiğimi hatırlıyorum. Cinder da bu serinin ilk kitabı. Önce hızlıca konudan bahsetmek sonra da kendi yorumlarıma geçmek istiyorum.
Kitap biraz bilim kurgu biraz da fantastik kurgu içeriyor. Hikayemiz Yeni Pekin' de başlıyor. Yanlış hatırlamıyorsam dördüncüsü sona eren dünya savaşlarından sonra Dünya devletleri arasında barış ilan edilmiş durumdadır ancak tüm Dünya' da tedavisi bulunamamış ölümcül bir salgın insanların huzurunu bozmaktadır. İnsanların, yarı makine insanların ve yapay zekaya sahip robotların toplumu birlikte oluşturmakta olduğu bir distopyadayız. Yarı makine insanlar tahmin edebileceğiniz üzere sayborg, yapay zekaya sahip robotlar ise andorid olarak isimlendiriliyor. Ana karakterimiz Cinder da bir sayborg olarak kurguya dahil. Üvey annesi ve iki üvey kız kardeşiyle yaşıyor, şehirde bir mekanik dükkanı işleterek dahil olduğu bu "aile" için para kazanma görevini üstleniyor. İsminin de anımsattığı üzere modern bir kül kedisi masalından bahsediyoruz tam olarak. Hatta peri masallarından fırlayıp gelmiş tek karakterimiz Cinder olmayacak ama ilk kitapta göreceğimiz tek masal onunki. Yeni Pekin' in kül kedisi masalına uygun olarak bir de prensi var tabi. Prens Kai ve Cinder, prens kraliyet androidini tamir ettirmek için Cinder' ın dükkanına geldiği zaman tanışırlar ve Cinder sayborg olduğunu da uzunca bir süre prensten saklayacaktır. Bunun sebebi de toplumda sayborgların alt tabaka insan ya da ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi. İnsanlar sayborglara saygı göstermiyor, onları hor görüyor ve onlardan uzak duruyorlar. Bu durumun başlarda böyle olmadığına ilerleyen kitaplarda değiniyorlar. Tıpkı Muhalifler' deki gibi toplumun kendinden güçlü olanı dışlama durumuyla karşı karşıyayız bu durumda. Sayborglar yapay uzuvları ve mekanik işleme gücüne sahip beyinleriyle birçok işte insanlardan daha iyi oldukları için bir süre sonra kıskançlık ve korku duygularının karışımı toplumu kötü davranışlara sürüklemiş ve sayborglar toplumda şuan bulundukları konuma gelmişler. O kadar ki ölümcül salgının tedavisi için canlı denek olarak bile kullanılıyorlar. Buraya kadarki bilgiler kitabın bilim kurgu evrenine dahilken işin içine "aylı" denen farklı insanların girmesiyle işler değişiyor. Belki de yüzyıllar önce aya yeni bir yaşam kurmak için gönderilen kolonilerin ilerlemiş nesillerinin tüm yaşamlarını ayda geçiren bireyleri zamanla değişime uğrayarak insanların sahip olmadığı güçler kazanmışlar. Kitapta bunun için yapılan açıklama çevrelerindeki "kabuk" olmayan herkesin biyoelektrik alanını istedikleri gibi etkileyebilmek olarak geçiyor. Bu da onlara çevrelerindeki kişilere kendi istedikleri şeyleri hissetmelerini sağlama gücü veriyor. Bu güç o kadar büyük ki, gücü üzerinde çok yüksek bir iradeye sahip aylılar yüzlerce insanın vücudu üzerinde aynı anda kontrol sağlayabilir veya insanlara kendi diledikleri surette görünebilirler. Ancak bu güçleri aynalarda ya da kameralarda işe yaramıyor ki bunun etkilerini ilerledikçe göreceğiz diyebilirim. Bahsettiğim kabuklar ise ay yeteneklerinden tamamen yoksun doğmuş ama diğer aylıların da kontrol edemediği aylılara verdikleri isim. Aylıların kraliçesi Levana, tüm kabukların öldürülmesini emrettiği için Ay' dan kaçıp Dünya' da kaçak hayata başlamış olanlar haricinde kabuk bulmak imkansız. Hikayemiz Cinder' ın üvey annesinin onu sayborg deneyleri için alınmasını istediğinde başlıyor. Bundan sonrasını kendiniz okuyup öğrenmelisiniz. Kişisel düşüncelerime geçecek olursak...
Hikaye oldukça sürükleyici ve aylılar fikrini başta çok garip karşılasam da aslında oldukça ilginç ve hikayeye asıl hareket katan etmenlerden biri olmuş diyebilirim. Ama asıl hoşuma giden şey esas karakterlerimizin masallardan seçilmiş olmasıydı. Yani 40 yıl düşünsem Cindrella' yı sayborg olarak hayal etmek aklıma gelmezdi. Teknolojik olarak hiçbir şeye değinilmeyen, tamamen aşk hikayelerinden ibaret olan peri masallarının karakterlere sayborglara, aylılara, savaşçılara dönüşmüş bir şekilde karşıma çıkınca bu beni inanılmaz derecede mutlu eden bir şey oldu. Tabi hiçbirinin kurtarılmayı beklemeyip savaşmayı seçen güçlü karakterler olmaları, ya da en azından yavaşça onlara dönüşmeleri de izlemesi çok tatmin edici bir süreçti. Masalların erkek karakterleri de kitapların içine iliştirilmiş ve rolleri azımsanacak düzeyde değil, her birinin hikayedeki yeri çok önemli ve onlar olmadan hiçbir şey şuan sonuçlandığı gibi sonuçlanmazdı ancak esas karakterlerimiz, serinin her bir kitabının isimlerini aldığı kızlarımız tabi ki.
ÖNERİR MİYİM?
Evet ama... Eğer bir kitabın kurgusundan sizi çok şaşırtmasını, beklemediğiniz şeylerin yaşanmasını istiyorsanız bu seri çok da doğru seri olmayabilir. Tüm seri için konuşacaksam beni şaşırtan noktalar oldu ama çoğu büyük şey oldukça tahmin edilebilirdi benim için. Tahmin ettiğim için zevk almadım mı? Hayır gayet eğlendim okurken ve asla pişman değilim okuduğum için. Kitabı - seriyi - gerçekten samimiyetle öneriyorum, yukarıdaki minik "ama" bazen basit şeyler için büyük beklentiler içine girenlere söylediğim bir şeydi. Keyifli bir hikaye, ilginç bir kurgu ve güzel aşklarla harmanlanmış bir fantastik bilim kurgu aksiyonu istiyorsanız gayet doğru bir seçim olur.
Sonraki incelemeye kadar, kendinize iyi bakın ve
Keyifli okumalar!

Yorumlar